09 HAZİRAN Cumartesi, 2018




YOLLARA DÖŞENMİŞ SİNSİ BİR ÖÇ
Ülkü ŞAHNA

YOLLARA DÖŞENMİŞ SİNSİ BİR ÖÇ

Reklam

Bu papatyayı sana vermek için koparmak istedim. Birbirinin aynı duran onca papatyanın arasından onu seçtim. Sonra tutup gövdesini ince bir hareketle çektim kendime. Salınan zayıf, saçaklı kökleriyle şimdi elimde... Toprağın konar göçer örtüsü olan bu güzel çiçeklerin zaten birkaç mevsim sürecek kısa serüvenlerinde, toprakla olan bağını böyle hoyratça kesişime üzüldüm?  Zamanı geri alabilme, toprağa düşen gölgesini ona yeniden hediye edebilme isteğiyle dolup taştı içim… Oturup bir süre baktım toprağa sonra baktım boynu bükülmüş elimdeki papatyaya. ‘’Bundan böyle sevmeyecek beni, sevmeyecek benim suretimdekileri…’’  İçime salınan acıdan kulaklarımda sesler duyuldu, sanki elimdeki papatya gözlerime bakıp da benimle konuştu: ‘’Şimdi söndürdün yüzümü ışıtan güneşi. Topladım ayaklarımı sakladığım topraktan. Ölmüş bedenimden sevgilinin saçına taç yapman için işte elindeyim ve az sonra, topraktan ayırdığın gölgemden de silinecek yüreğim…’’

 

Tepemden elimdeki çiçeklere düşen ışık huzmesi, ılık rüzgâr ve ağacın hışırdayan sesi ile zihnim dalgalanıyor zamanın her anına, aslında zamansızlığa…  Özür diliyorum doğadan ve kapatıyorum gözlerimi. Geçmiş zamanların, belki de tüm anların izlerinin içimden geçişine tanıklık ediyorum. Görüyorum toprağından kopartılıp gönderilenleri; sürgünleri, göçleri… Tıpkı bir canın, vakti dolup da görünmez valiziyle toprağa göçmesi gibi. Telaş vakti…

 

Kavruk, verimsiz, çıplak doğanın, iyice kelleşmiş, dar toprak yolundan sancılı seslerle geçerken kağnılar, tahta tekerin gıcırtısında harfe dönüşen kırık hikâyeler üretiyorlar. Teker döner de bu kıraç yollarda kader hiç dönmez mi? Tanımadıkları insanların iki dudağı arasında çizilen kaderlerine doğru uzayıp giderken bedenler, tutunmak ister gibi gölgeleri koparıldıkları yollara devrilir.

 

 Şimdi de bu kağnıların sancılı seslerine başka diyarlarda, dünyanın tüm ayrılışlarının acısını raylarına bir mıknatıs gibi çekip de çelikleşmiş şu tren yolları eşlik ediyor. Kırık hikâyeler kadar kırık valizler; koca bir hayattan elde kalan hüzünlü, yaslı, yaşlı valizler koyulan vagonlara.

 

 Kökünden kopardığım şu çiçeğin boynunda bükülüp kalan hayaller gibi boynu bükük göç yolları… Belirsizliğin tadı zihinlerde yankı yapan. Bir yangından kaçırabildiğin can ve candan koparılıp arkada bırakılan… Gölgelerin arkaya doğru sürekli uzayıp gitmesi de bundandır; hep bundan.

 

Her göç, göç edenin ikiye bölünüp iki parçasını da takip etmesidir hayatı boyunca. Uzarken toprak yollar, uzarken bir hayalet gibi rayların üstündeki vagonlar, kalanların sesleri de akacaktır peşlerinden; denizlere, kıraçlara, vadilere, dağlara… Oysa dünya yuvarlak. Birbirimizin içinden geçmeden yola devam etmemiz imkânsız. Ancak değdiğimizde birbirimize,  domino taşları gibi birbirimizin sürgün yolunu döşediğimizi göreceğiz. İşte o zaman; tüm sesler, tüm yükler, tüm kökler karışır hayatın gerçeğine. Artık hiçbirimiz ‘’ben’’ olarak varlığımızı devam ettiremeyiz.

 

Belirsizlikle sürülü bu çorak, kıvrımlı, tozlu yollardan hepimiz yürüyeceğiz istekli,  belki zoraki.   Bu yüzden yol kenarında görebilirsen yeşil bir ağaç,  çıkar as dalına kalbini.  Çünkü gittiğin yerde özlemler acıtacak seni ve rüzgâr, kendi köklerinden fısıltılar ulaştıracak kulağına  ‘’Dön!’’ diyecek sana.  Dönmek!..  Biliyor musun? Artık, o da yeni özlemler demek. 

 

 Rüzgâr saçımı havalandırdı, ağaçtan düşen bir yaprak zihnimde beliren bu zamansız dalgalanmayı kesiverdi ve ben elimdeki papatyaya bakıp yine de bir umut, onu, bükük boynu ile toprağa tutundurmaya çalıştım. Saçlarında taç, vazonda renk olsun diye kopardığım bu inceliklere bakarken gözlerin belirdi aniden. Gözlerin, göğsümde akan nehirlerin bereketli deltası… Gözlerin, karşımda kıvrımlı göç yolları…  Kavurucu sıcaklardan mı geçeceğim yoksa yollar karla mı kaplı? Kendine ait her şeyi sırtında taşıyan ve sırtındakileri indirip de yerleştirmek için yer bulamayan bir hamal gibi ellerimde birikmiş anılar; taşıyorum kendimi senin çağlayanlarının çağladıkları yere doğru.  Yüreğindeki nehirlere değip hayat bulsun diye göç bohçamdaki balık yumurtaları; kıvrılmış, tozlu bir geçmişle çalacağım yüzündeki deltanın kapısını.  Bu yollarda yakacak, donduracak mısın, coşkun nehirlerinde yıkayıp solduracak mısın yoksa her göçün kaderi gibi dimağımda buruk bir tat mı olacaksın? Koşuşturup durduğumuz savaş alanlarımıza giren insanlardan aldığımız yaralar, hep mağlup edilmişliğimiz ve hep biriken kinlerimiz… Ellerimizde intihar dokunuşlar, bakışlarımızda ihtiyar selamlaşmalardan sonra ırmakların karanlık sularına gömülmüş sırlarımızın bize gülümsemesi…  Senin, o masal ve hüzün saklayan gözlerinde kaderimle yüzleşmek için sığınağımdan çıkıyorum ben. Göçüyorum istekli, kendimden sana doğru. Bitsin diye bu; yerini aramak, yerinden olmak, yerinde saymak, kök salmak, köklerinden koparılmak. Bitsin… İki yakamız artık bir araya gelsin; iliklensin, diyorum ama yine de kendime sormadan edemiyorum: ‘’Ruhları içimize göçmüş, ruhları içimizden göçmüş bunca insandan sonra artık  hayatta ‘yerli’ olarak kalabilir miydik?..’’  Kalamazdık… Biliyorum ki yollar tükense bile, biz de artık hep göçebe olarak yaşayacaktık.

 

 

Sende Yorumla...
Kalan karakter sayısı : 500
Time     2017-08-15 Gerçekten etkileyici yüreğine sağlık ...
Ziyaretçi     2017-08-11 Ruhuma dokunan bir yazı ....
    2017-07-18 Okuyucu seni anlamak ister.Seninle hayal etmek seni bilmek ister.Sonra kendini sende görmek veya da kendisini sende görmek ister.Her ne kadar sen seni anlatıyorsan da başkalarına dokunduğunu aklından çıkarma.Böylelikle zenginliği yakalar ve sürdürürsün.İnsanın bir derya olduğunu bildiğinden şüphem yok.yelken açtığın bu deryada yolun açık olsun.Merakla yazılarını bekliyorum.Yüreğine sağlık...
    2017-07-18 Servet-i Fünun tadında bir metin.Hayal ve imgeler dikkat çekici.Sözcük seçimi ve kullanıldığı yer itibari ile değerli.Yalnız ilk iki bölümden sonra pek çok okuyucu esnafının tekrar okuma ihtiyacı duyabileceğini sanıyorum.Zira kelimelerdeki çağrışım gücü ve cümleleri uzun tutuşun zihindeki somutlaştırmayı zorlaştırabilir.Üslubunun yazarlık üslubu ile örtüştüğünü söyleyebilirim.İyi yoldasın.tavsiyem;cümle kurgularında biraz daha özlü ve yalınlıktan yana olman olabilir.Okuyucu seni anlamak ister.
    2017-07-18
Bade     2017-07-18 etkileyici, tesekkurler
Serap dete     2017-07-17 Harikaaaaa!!!
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR X
TOKİ SİLİVRİ'DE KONUT YAPACAK
FENERBAHÇE'NİN YENİ BAŞKANI ALİ KOÇ
FENERBAHÇE'NİN YENİ BAŞKANI ALİ KOÇ